16 Mart 2014 Pazar

ağlaya ağlaya inek ebeliği..

gündüz vakti meyrem abla geliyor kapıya, "bizim düve buzağılayacak a gızım" diye, ses ederse korkmayaymışız. korkmayız diyorum, sen gece de olsa bana haber ver diye de ekliyorum. bunu turistik bir hadise olarak görüyorum sanırım. şehirden köye geldim ve fantastik birşeyler yaşamak benim hakkım!

mine gelmiş ormanevinden, ecem geldi de gidiyor bile, selfie çekip eğleniyoruz. mine bize tibetin gençlik pınarı hareketlerini gösterecek, bir türlü toparlanıp yapamıyoruz falan.. ecem gidiyor, kıkır kıkır gülerek tibetin gençlik pınarı hareketlerini yapıyoruz. hadi bir gayret güneşi de selamlıyoruz, gülmemeye çalışarak.. sonra firuz'nun annesinin vipasanaya gidişini ve huzurla sessizliğini bozuşunu sessizlik meditasyonuyla kutluyoruz..

bu sessizlik meditasyonu bana iyi geliyor, avuçlarımda hissettiğim ısıyla nefesimi dinliyorum. ne güzel bir deneyim olduğunu sonra düşünmeye erteleyerek zihnimin akmasına müsade ettiğim anın hemen ertesi bir çığlıkla uyanıyorum. meyrem ablanın sesi bu:

"bizim düve doğuruyor, senin karı bakçam"dediydi.

hızla kalkıyorum yerimden. montumu giyip fotoğraf makinemi de alarak koşup yetişiyorum meyrem ablaya, "gel gızım gel, ayacıkları çıktı da, yetiş" diyor. montum konformistliğimi, fotoğraf makinem de turistliğimi belgeler gibi benimle beraber geliyor. içeriye girdiğim an hissettiklerimi anlat nasıl mümkün olur bilmiyorum.

bir mucizeye tanıklık etmek. çok korkmak. çok şanslı hissetmek.

meyrem ablanın "gızı çağırdım ama faydası dokunur mu, bilmem" deyişiyle uyanıyorum uykumdan ve anı yakalıyorum.

ılgın, yanı ben, buzağılamaya çağırılan karı, burada bir turist değilim. bu doğuma yardım için çağırıldım.

sonra nasıl oluyor bilmiyorum, bir kuvvet geliyor. fotoğraf makinasını bir kenara atıveriyorum ve önünden geçeceğim üç ineğin bacaklarına ufak ufak dokunarak, ben geldim yol verin diyerek, doğuran düvenin - ilk kez doğuracak genç anneye böyle deniyor- yanına geliyorum. ayaklarından çekiyoruz yavruyu. burnu dışarda, dili ağzından sarkmış. "allahım yardım et" diyerek çekmeye başlıyorum ramazan amca ve meyrem ablayla birlikte. çenesinden tutuyorum sonra, nereden geldiğini bilmediğim o kuvvetle, öyle güzel bir bebek ki ahırın yerine serilen, yavaşça arka bacaklı da çıkıyor..çok şükür.

çok ağlıyorum. korkudan. endişeden. bir mucizeye tanıklık etmekten. orada bulunmuş olmaktan.

anneye yaklaştırıyoruz yavruyu. tuz döküyoruz üzerine. anne tuzu yalaya yalaya kurutuyor yavrusunu. burnuyla iteleye iteleye, koklaya seve.. nasıl oluyor da o yavru annesine öyle bakıyor.. nasıl oluyor da herşey böyle muntazam oluveriyor, şaşıyorum.

ramazan amca başlıyor anlatmaya: "bu düve gencecik, daha ilk defa doğuruyor. biz buzağı doğunca tuzlayıveriyoz ki yani gurutsun yavrucuğunu. ama insan var yavrusunu çöpe goyuyo, insan var yavrusu ite veriyor. insanın buncacıklardan öğrenecek çok şeyi vaa, bakmak isterse, annamak isterse.." ben susuyorum.

ispirtolu bezle göbeği siliniyor buzağının. tatlı bir oğlan. göbeği bağlanıyor sonra. kuruyor annesinin maharetiyle. ayaklanmak memeye varmak istiyor.. bırakmıyor ramazan amca. "bilmez gızım, ne kaa içeceğini heç bilmez. yorulur az içer, aç galır. keyfini bilir çok içer, şişiverir şuncağız. elinlen sağıcan, litreylen bakıveecen de , biberon deyiveyolar, onunlan bakıcan içtiğine.."

andan sıyrılıp kendi doğalında yaşayamayan, yalnız doğuramayan, doğunca annesinin memesine varamayan hayvanlar üzerine düşünmeye başlıyorum.. veganlık.. ineğin ilk sütüyle yapılan çocukken bayıldığım "yardum".. ineğin anneliğinin, buzağının bebekliğinin hakkını yediğini düşünmeye başlıyorum ve o an gitmem gerektiğini anlıyorum.

kendi ahlaki sorunlarımı derleyip toplayıp başka zamana erteliyorum. meyrem abla "sana bu ineğin ilk sütünü veriverem de içiverin guzum, hem hasta olmazsınız, hem mikrobunuz neyiniz hepten gırılır" diyor. istemem, diyorum, ama benim için birşey yapmak isterseniz bu ilk sütü bu oğlancığa içiriverin, ayağa kalkınca annesinin memesine bi kerecik varsın izin verin diyorum.söz alıyorum ikisinden de. ve sessizlik meditasyonunda kendime öğütlediğim üzere, kontrol duygumu terkederek, onların sözlerini tutacağına tüm kalbimle güvenerek yanlarından ayrılıyorum..

çok şükür, çok şükür diyerek evin yolunu tutuyorum..

çok şükür bugün de deneyimlemek istediklerimle huzur içinde karşılaşma fırsatı buldum..



6 yorum:

  1. çok şükür bu şahadet Mine'den Muna'ya, Muna'dan bana ulaştı...

    YanıtlaSil
  2. ne güzel anlatmışsın yine canımın içi :) <3

    YanıtlaSil
  3. ... son paragrafları içimde rüzgar olarak hissettim ve sonra sen gibi kontrolü elimden bırakıp masaya koydum ...

    YanıtlaSil