24 Ocak 2014 Cuma

çemberin dışına çemberli yolculuk..

ne uzun zaman olmuş yazmayalı, bu ilk kez, yazma motivasyonumu yitirdiğim için değil yaşamın akışına kendimi kaptırmış olduğum için.. şimdiyse neresinden başlayacağımı bilmediğim birsürü şey var..

ilk önce sunu söyleyeyim, bundan sonra bu blogu "biz" diliyle yazmayacağım. çünkü "ben" dili kullanmanın önemini anladım. burada yazılanlar benim hislerim, ben eylemlerim, benim anımsadıklarım. "ben" diliyle yaşamak ise en önemli niyetlerimden biri artık..

bunu nasıl mı öğrendim? barış köyü toplantısına katıldım. Emre'nin "sen de katılmalısın" dediği bir toplantıydı, hiç düşünmeden üstüne atladım. Galata Şifahanesi'ne doğru yola çıktım. sandalyelere oturup, ekran görüntülerine bakıp, sunum dinleyeceğimizi düşündüğüm toplantıya giderken kimseyi facebook dışında daha önce görmemiş olmamın gerginliği vardı. ama bu gerginliğe boşverdim ve şifahanenin kapısında derin bir nefes alıp içeriye adım attım. ve, şifalandım..

gülümseyen, heyecanlı, mutlu, kavuşmuş insanlar vardı. bir masada yiyecekler, içecekler.. havada kahkahalar.. tatlı, uzun sarılmalar.. Ayşe'yi gördüm sonra, tuttum sarıldım, nasıl oldu bilmiyorum.. orayı şenlendiren insanlarla tanıştım tek tek. sonra Begüm bizi çembere davet etti. davete icabet gerekti..

herkes nasıl bir heyecanla bulduğu mindere yerleşti bir anda şaşırıp kaldım. ilk çemberi olanlar vardı, ben de onlardandım. gözlerimi kocaman açarak çember adabını dinledim ve Begüm'ün anlattığı gibi "ben dili"yle kendisini tanıtan, halini kalpten anlatan, yargısız infazsız iletişime dahil oldum, tüm kalbimle dinledim, bir an olsun sıra bana gelecek diye düşünmeden.. ne hayatlar var dedim, şimdiye kadar neredelerdi dedim, delirdim! delirmişliğim neşeyle karşılandı, sevindim.

birsürü insanın kalbine dokundum, kalbime dokunmalarına müsaade ettim derken bir baktım, nasıl da kalabalığım!

ve inandım, tüm genellemelere boş vermek gerektiğine, çoğul dillerin insafsızlığına..yargısız, kalbi açık, güzel bir yaşama niyet ettim.

benim için çok kıymetli günler yaşıyorum, hayatın güzelliğine tekrar tekrar inandığım, insanlara tüm kalbimle güvenmeyi öğrendiğim, hayatın akışına düzüldüğüm günler..

oh, çok şükür!

peki sonra? o insanlar bir bir hayatıma girdiler..

son yirmi günde yirmiden fazla insanla görüştüm, sarıldım, öpüştüm, koklaştım, ağlaştım, kafayı buldum. yirmiden fazla hayatla tanıştım, inandım, güç buldum, destek aldım.

Mahasti'nin evinde muhteşem lezzetli bir iran gecesi, Burcu'nun evinde bol östrojenli pek dişil bir kadın çemberi, Bahar'ın evinde "çemberde sevgiliyle olmak" duygusunu bağıra bağıra yaşadığım bir aşk çemberi oldu, bitti...

dinlemenin, paylaşmanın, sarılmanın ve yola çıkma kararının nasıl da şahane olduğuna bir kere daha bin kere daha inanmış, çok daha mutlu uyanan bir ılgınla başbaşayım artık..

hah evet, başka şeyler de oluyor tabi, ev işleri hallediliyor, yeni ev sahibimizin yeni kiracısı bulunuyor, çiftlik görüşmeleri yapılıyor, araba bakılıyor falan ama.. artık bunlar pek de gündemim değil, bunlar çok kolay halloluyor, hiç sıkıntı vermiyor.. kontrollü olma duygusu biraz olsun bırakılınca, her şey kendiliğinden halloluyor..

gün sayıyorum, yola çıkmazdan evvel son günlerin tadını çıkarıyorum, şehre kendimi bırakıyorum..

ohhhh..